15-05-2024
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İstanbul’da
düzenlenen “Dünya İslam Bilginleri İstişare Zirvesi”nin sonuç bildirgesini
açıkladı. Başkan Erbaş, “Açıkça bilinmelidir ki Kudüs Müslümanlarındır,
Filistin ve Gazze Müslüman yurdudur ve kıyamete kadar da öyle kalacaktır.”
dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından İstanbul’da düzenlenen, 54 ülkeden
Müslüman dini liderin katıldığı “Dünya İslam Bilginleri İstişare Zirvesi”,
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş tarafından sonuç bildirgesinin
kamuoyu ile paylaşılmasıyla sona erdi.
Başkan Erbaş tarafından okunan “Dünya İslam Bilginleri İstişare Zirvesi
Sonuç Bildirgesi”nin tam metni şu şekilde:
“Küresel düzeyde insanlığın dini, siyasi, iktisadi ve içtimai hayatını
etkileyen olayların yaşandığı kritik bir dönemde, İslam dünyasını çevreleyen
çatışma ve savaşlara karşı yapılabilecekleri, ümmetin birliğini tehdit eden
sorunlar ve çözüm önerilerini müzakere etmek amacıyla düzenlenen Dünya İslam
Bilginleri İstişare Zirvesi, Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı’nın
ev sahipliğinde 12-14 Mayıs 2024 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilmiştir.
Zirvenin açılışı Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın teşrifleriyle Dolmabahçe Sarayı’nda yapılmıştır.
2 gün süren zirve kapsamında, “Gazze Krizi ve İnsanlığın İmtihanı”, “Gazze
Krizi Sonrası Hılfu’l-Fudul Anlayışının Yaşatılması”, “Çağdaş Meydan Okumalar
Karşısında Ümmet Bilincinin İnşası”, “İnsanlığın Huzur ve Barışını Tehdit Eden
Suni Gündem: İslam Karşıtlığı”, “Ümmeti Tehdit Eden Aşırılıklara Karşı Ortak
Bir Söylem ve Eylem Stratejisi” konulu oturumlar icra edilmiştir. Yapılan
müzakereler neticesinde aşağıdaki hususların dünya kamuoyu ile paylaşılmasında
fayda mülahaza edilmiştir:
1. Dünyamız, sosyal, kültürel, siyasi ve iktisadi açılardan devasa
krizlerin kuşatması altında tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşamaktadır.
Savaşlar, işgaller, terör, açlık, yoksulluk ve sosyal problemler, dünya
nüfusunun kahir ekseriyetine hayatı zindan etmektedir. Küresel güçlerin
emperyalist emelleri için giriştikleri toplum mühendisliği, ülkeleri ve
toplumları eşi görülmemiş felaketlere sürüklemektedir. Bu acı ve korkunç
tablonun en büyük mağdurları da ne yazık ki çocuklar, kadınlar ve yaşlılar
olmaktadır. Bu kaotik dönemde Müslümanların daha güçlü inisiyatifler alarak
küresel sorunların çözümünde öncü olma ve İslam’ın hayat veren evrensel
mesajlarını çağın idrakine sunma sorumluluğu, acil ve ötelenemez bir ihtiyaç
olarak daha da belirginleşmiştir. Bununla birlikte yeryüzünü yaşanmaz kılan her
türlü işgal, saldırı, terör ve savaşı sona erdirmek, insanlık onuru ve
haysiyetini muhafaza etmek, bütün kişi, kurum, kuruluş, toplum, devlet ve
uluslararası örgütler için acil bir görev ve sorumluluktur.
2. Filistin coğrafyasında 76 yıldır sapkın bir inanç ve kirli bir siyasetle
gerçekleştirilen insanlık dışı siyonist politikalar ve uygulanan soykırım, tüm
dünyayı bir felakete sürüklemektedir. Emperyalistlerin desteğini arkasına
alarak Gazze’de binlerce masum insanı acımasızca katleden terör şebekesi
İsrail, Filistinlilere yönelik saldırılara derhal son vermelidir. Topraklarının
işgal ve istila edilmesine karşı kahramanca direnen Filistin halkının verdiği
mücadele, din, ahlak ve uluslararası hukuk açısından meşru ve onurlu bir
mücadeledir. Bu asil mücadeleyi her bakımdan desteklemek ve yaşanan soykırımı
durdurmak için maddi, manevi mücadele etmek, her Müslüman için iman ve kulluk
sorumluluğudur. Açıkça bilinmelidir ki Kudüs Müslümanlarındır, Filistin ve Gazze
Müslüman yurdudur ve kıyamete kadar da öyle kalacaktır.
3. Gazze’de uygulanan siyonist vahşete karşı, akademi dünyasından
sivil toplum örgütlerine, farklı din mensuplarından sanat ve siyaset
çevrelerine kadar tüm dünyada milyonlarca insanın sesini yükseltmesi,
insanlığın geleceği adına umut vericidir. Tüm engellemelere rağmen dünyanın
birçok yerinde gerçekleştirilen Filistin’e destek yürüyüşleri, küresel maşeri
vicdanın zulme ve soykırıma galip geleceğini müjdelemektedir. Vicdanlarının
sesine kulak vererek siyonist barbarlığa karşı insan onurunu, adalet ve
merhameti savunan insanların bu asil ve duyarlı tavırları, her türlü takdirin
üzerindedir. Hukuku, ahlakı, insan onurunu hiçe sayan ve birlikte yaşama
imkanını yok etmeye çalışan siyonist tehdidin bertaraf edilmesi için söz konusu
duyarlılığı artırma yönünde daha fazla çaba sarf edilmesi elzemdir.
4. Yüce dinimiz İslam’da bilgi, hikmet, irfan, ahlak bir bütündür. Kaba,
sığ, katı, lafızcı, dışlayıcı ve şiddet eğilimli anlayış ve uygulamalar, dinin
hakikatinden uzaklaşmanın göstergesidir. Aynı şekilde mezhep, meşrep ve yorum
farklılıklarının fitne ve tefrikaya dönüştürülerek İslam kardeşliğinin ve
vahdet bilincinin yıpratılması ciddi bir tehlikedir. Küresel emperyalizme
hizmet eden bu tür anlayışların bertaraf edilebilmesi için ümmet bilincinin
pekiştirilmesi, her alanda ortak akıl, yaklaşım, söylem ve irade geliştirilmesi
önem arz etmektedir. Bu bağlamda, Müslümanlar, ayrıştırıcı ve tekfir edici
yorumlara karşı daha dikkatli olmalı; İslam’ın hak, hakikat, rahmet ve merhamet
ilkeleri, medeniyetimizin ilim, hikmet, ahlak, hukuk mefkuresi yeni nesillere
iyi anlatılmalı ve öğretilmelidir.
5. Küreselleşen dünyada insanı ve toplumu ilgilendiren tüm politikalarda,
her bakımdan güçlü ve kurumsal uluslararası yapıların belirleyiciliği, göz ardı
edilemez bir gerçektir. Uluslararası alanda etkin ve söz sahibi olabilmek adına
Müslümanların düşünsel, siyasal, kültürel, finansal ve benzeri alanlarda
güçlerini ve imkanlarını birleştirmesi; İslam toplumlarının kendi aralarındaki
ortak zemini güçlendirecek çalışma stratejileri belirlemesi bir zorunluluktur.
Bu doğrultuda eğitim, bilim, kültür, yayın gibi alanlar, öncelik verilmesi
gereken konuların başında gelmektedir. Kur’an ve sünnetin rehberliğinde
İslam’ın evrensel değerlerini, ilkelerini ve ölçülerini dünyaya en iyi şekilde
tanıtacak basılı, görsel ve dijital eserler hazırlanmasına; gençlerin yeterli
ve doğru din eğitimi alacakları güçlü kurumların oluşturulmasına ve her alanda
kapsamlı ortak projeler yapılmasına ihtiyaç vardır.
6. Müslüman karşıtlığıyla tebarüz eden bir ırkçılık türü olan islamofobi,
fiili bir İslam düşmanlığına dönüşerek bazı bölgelerde kaygı verici boyutlara
ulaşmaktadır. Bu durum, politik duyarsızlıklardan beslenen ve ardında kirli
çıkar ilişkileri barındıran ciddi bir insan hakları sorunudur. Bir inancın
kutsallarına, sembollerine, mabetlerine, mensuplarına saldırmak tam anlamıyla
bir insanlık suçudur ve asla kabul edilemez. İslam düşmanlığının yaşandığı
ülkelerin yöneticileri söz konusu davranış ve eylemlerin önüne geçmek ve
Müslümanların temel hak ve özgürlüklerini korumak için her türlü tedbiri
almakla sorumludur. Müslüman ülke ve topluluklar, İslam düşmanlığı ile
mücadeleye güçlü ve kararlı şekilde devam edecektir.
7. İslam coğrafyasında, fitne, tefrika ve anarşi unsuru olan terör
örgütleri, İslami kavramları ve insani değerleri istismar etmektedir. Söz ve
eylemleri ile sürekli Müslümanları hedef alan ve İslam’ın aydınlık yüzünü
karalamaya çalışan bu terör örgütleri yeryüzündeki bütün Müslüman varlığı için
küresel bir tehdit ve musibettir. Söz konusu anlayış ve gruplara karşı
bütün Müslümanların bilinçli ve özverili biçimde ve işbirliğiyle mücadeleye
devam etmeleri önemlidir. Bilinmelidir ki güven ve huzur ortamını bozmaya dair
hiçbir söylem, eylem, tutum ve davranışın İslam’dan referans bulması asla
mümkün değildir.
8. İnanç, kültür ve ahlak alanında birtakım yanlış ve sapkın akımlar, medya
enstrümanlarını kullanarak gençlerin zihin ve gönül dünyalarında büyük
tahribatlar oluşturmaktadır. Zararlı alışkanlıklar, bağımlılıklar, batıl
akımlar, sapkın yönelişler, dijital ortamların olumsuz etkileri ve bilhassa
gençlerin yalnızlığını ve çaresizliğini istismar eden illegal yapıların
faaliyetleri, yaşanan krizleri içinden çıkılamaz hale getirmektedir. Bu
çerçevede bütün insanlığın huzuruna katkı sunacak hak, adalet, merhamet ve
barış mefkuresine, sahih bir inanca, bilgi, bilinç ve güzel ahlaka sahip
nesillerin yetişmesi için daha çok gayret göstermek bir zorunluluktur. Bu
bağlamda gençlerimizin hayata bakışlarını olumsuz etkileyen, maddi-manevi
gelişimlerine zarar veren akımlar, fikirler, yapılar ve alışkanlıklara karşı
onların yanında olmak; gençleri bilinçlendirmek, korumak ve desteklemek için
güçlü politikalara ve ortak çalışmalara ihtiyaç vardır.
9. Erdemli ve huzurlu bir toplumun ve hayatın inşasında ailenin vazgeçilmez
bir öneme sahip olduğu açıktır. Zira aile, inanç, ahlak ve ibadet eğitiminde en
temel mektep ve en güçlü merkezdir. Ancak, günümüzde yerleşik olan her değeri
önemsizleştiren, yok sayan, darmadağın eden küresel meydan okumalar karşısında
aile kurumunun ciddi tehditlerle karşı karşıya olduğu da bir gerçektir.
Dolayısıyla bugün ailenin korunmasına, güçlendirilmesine ve desteklenmesine
yönelik çalışmalar hayati öneme sahiptir. Aileyi olumsuz etkileyen, zayıflatan
ve işlevsiz hale getiren anlayış ve yaklaşımlara karşı kolektif bir duruş
sergileyerek aileyi korumak ve güçlendirmek için küresel boyutta etkin
çalışmalar yapmak bir zorunluluk haline gelmiştir.
Saygıyla duyurulur.”
12 – 14 Mayıs 2024 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşen “Dünya İslam
Bilginleri İstişare Zirvesi” için çıkan sonuç bildirgesiyle alakalı olarak Faziletli
Müftümüz Mustafa Trampa sosyal medya hesabından şunları paylaştı:
“T.C. Diyanet İşleri Başkanlığının organize ettiği İstanbul Dünya İslam Bilginleri İstişare Zirvesi bugün 9 maddelik sonuç bildirgesi ile sona erdi. Emeği geçenlere müteşekkiriz...”